Light ürünler

Son yıllarda hızla yaygınlaşan şişmanlık, kolestrol ve yüksek tansiyon gibi sağlık sorunları karşısında üretilen çözümlerden biri de "light ürünler". Daha az şeker, daha az kalori, daha az yağ içeren light ürünlere sağlımızı kurtaracak mucizeler gözüyle bakılıyor. Peki ama bu yiyecekler gerçekten istenen sonuçları veriyor ve sağlıklı bir hayat sürmemize yardımcı oluyor mu?

Aslında kilolarınızdan rahatsızsanız uygulamanız gereken çok daha basit ve çok daha sağlıklı eski bir yöntem var. Daha az yemek ve daha fazla hareket. Bu temel sağlıklı yaşam anahtarı her devirde geçerli. Light ürünlerin tüketimine yönelirken de asla bu eski şablondan ayrılmamak ve herşeyin çözümünün temelde daha az yemekten ve daha çok egzersizden geçtiğini unutmamak gerekiyor.

Light yiyecekler diğerlerinden daha mı az kalorili?

Evet. Light yiyeceklerdeki kalori azlığı gözle görülür düzeyde, 100 gr. peynirde 300'den 200'e, mayonezde 700'den 500'e, ton balığında 200'den 110'a düşüyor. Bunu elde etmek için, hayvansal ürünlerde, yağın bir bölümü su ile değiştiriliyor, tatlılarda ise şeker yerine sakarin kullanılıyor.

Diyet yapan kişiler sadece light ürünler mi yemeli?

Hayır. Önemli olan gün içinde almanız gereken kalori miktarını doğru hesaplayabilmek. Diyet programınızdaki günlük kalori miktarınızın toplamını aşmayacak şekilde sadece ligh değil, normal yiyeceklerden de yemenizde hem bir sakınca yok, hem de bu sizin için daha sağlıklı olacaktır.

Light ürünlerin tüketiminde belirli bir sınır var mı?

Evet. Dünya Sağlık Örgütü günde 150 mg. sakarin tüketimine izin veriyor. Bu da hemen hemen iki kutu diyet içeceğe ya da bir paket şekere karşılık geliyor. Bu nedenle light ürünlerin fazla tüketilmesinin de sağlınız açısından zararlı olacağını hatırlamakta fayda var.

Tadları normal ürünlerle aynı mı?

Çoğu zaman evet. Ancak siz bir gurmeyseniz ya da ağzınızın tadını iyi bilen birisiyseniz elbette bir light ürünle normal bir yiyecek arasındaki tad farkını algılamanız mümkün.

Fast Food'dan vazgeçemiyoruz

Sağlıklı beslenmek için çok çaba harcıyoruz, diyet yapıyoruz, spor salonlarından çıkmıyoruz ama kim ne derse desin fast food ürünlerinin çekiciliğinden kendimizi kurtaramıyoruz. Bu durumda hiç değilse fast food üreticileri sağlıklı beslenme konusunda bizlere yardımcı olabilirler mi? Büyük fast food zincirlerinden bazıları son yıllarda ürünlerini sağlıklı yöntemlerle pişirdiklerini açıklıyorlar. Ayrıca kırmızı et yemek istemeyenler için vejetaryen mönüler geliştiriliyor. Bunların hepsi tüketicilerin istekleri doğrultusunda fast food zincirlerinin sağlıklı yaşantıya katkı amacıyla attıkları adımlardan bazıları. Tavuk ve balık eti sevenler için de farklı yiyecekler hazırlanıyor. Acılı, ekşili, tatlı, hardallı bir çok sosla tatlandırılan kıtır kıtır tavuk parçaları çok seviliyor. Hatta son yıllarda hayatımıza sebze burgeri bile girdi. Bu burger türünde kırmızı fasulye, patates, karışık bitkilerden yararlanıyor. Beanburger adı verilen bu burger türü yüksek oranda lif içeriyor. Böylece hamburger-kola-patates klasiğinin yeni tatlarla daha sağlıklı ürünlere kaydırılması amaçlanıyor. Ama şu da bir gerçek ki hamburger sevenler klasik tatlardan çoğu zaman vazgeçemiyorlar. Ne kadar sağlıksız da olsa klasik fast food ürünlerinin tüketiminde bir azalmaya rastlanmıyor.

Elbette ki fast foodlar hayatımızın vazgeçilmez parçalarından biri. Bu tatlardan vazgeçmemiz olanaksız. Yine de tüm beslenme alışkanlığımızı fast food üzerine kurmak yerine, zaman zaman bu muhteşem lezzetlerin tadina bakıp zaman zaman da diğer sağlıklı ve yine de lezzetli ürün gruplarına yönelmeyi de alışkanlık haline getirmemiz gerekiyor.

İyi kolestrol HDL

Kolestrol son yıllarda belki de en çok duyduğumuz, sağlımızı en çok etkileyen tıp terimlerinden biri. Genellikle yüksek tansiyon, diyet ve egzersizle birlikte anılan kolestrol adeta çağın hastalığı. İçimizde kolestrol şikayeti olmayan yok gibi ama çoğumuz da doktorumuzun tavsiyelerini uyup sağlıklı bir diyete, fazla yağdan ve tuzdan kaçınmaya ve sportif bir hayata yönelemiyoruz.

Peki hiç iyi kolestrol duydunuz mu? İyi kolestrol mi olurmuş demeyin. Evet, zararlı kolestrol LDL'yi karaciğere taşıyan ya da doktorların anlatımıyla "süpürüp atan" iyi kolestrol HDL kalp hastalıklarına yakalanmamızı engelliyor.

HDL, kanda dolaşan LDL'yi tespit edip onu oradan alarak, tekrar işlemesi için vücudun ‘laboratuvarı’ olan karaciğere geri gönderiyor. Kanımızdaki LDL oranının düşürülmesi kadar, iyi kolestrol HDL oranının yükseltilmesinin de önem taşıdığını belirten uzmanlar, bunu başarabilmek için salğlıklı bir diyetin bile yeterli olmadığını vurguluyor. Düzenli egzersiz yapmamız şart. Ancak egzersizi bırakmamak ve hergün düzenli olarak gerçekleştirerek bir ömür boyu sürdürmek gerekiyor.

Proteinlerin Emilimi

Boşbarsağın yukarı bölümlerinde gerçekleşir. Bu emilim ancak, proteinler en son ürünleri olan aminoasitlere parçalanmışlarsa yapılabilir. Emilim mekanizması, enerji gerektiren etkin emilimdir. Aminoasitler arasında, barsaktan emilimleri bakımından farklılıklar vardır.

Emilen aminoasitler kana geçer, oradan kapı toplardamarı aracılığıyla karaciğere götürürürler.

Karbonhidratların Emilimi

Karbonhidratların emilebilme yeteneği çok önemlidir. Bu emilim özellikle onikiparmak barsağı ve boşbarsak düzeyinde yapılır. Karbonhidratlar ya glikoz, früktoz, galaktoz gibi «monosakarit heksoz» (karbonlu şeker) biçiminde ya da barsak hücre içi geçişi sırasında monosakaritlere parçalanan laktoz gibi «disakarit» biçiminde emilirler.

Hücre içine geçiş, sözkonusu olan şekere göre değişik mekanizmalarla gerçekleşir; glikoz ve galaktoz için etkin mekanizma, pentozlar için edilgin mekanizma uygulanır.

Früktozun yarısı, hücre içinde glikoza dönüşür. Emilen şekerler kılcal damarlar içine yayılır, buralardan da kapı toplardamarına taşınırlar. Kapı toplardamarı bunları, bir bölümünün glikojen biçiminde depo edilip, öteki bölümünün yıkılarak kullanılacağı karaciğere götürür.

Barsak Emilimi

Sindirim evresinden sonra, besinler barsaklar tarafından emilebilecek öğelere dönüşürler; beslenmenin başlıca amacı da budur.

Emilim ince barsaklar düzeyinde gerçekleşir. Değirmi kapaklar ve küçük çıkıntılar (barsak tümürleri) nedeniyle, ince barsak mukozasının emilim yüzeyi oldukça geniştir. Ayrıca her barsak tümürü, optik mikroskopta görülebilen ve emilim yüzeyini bir kat daha artıran daha küçük girinti ve çıkıntılardan oluşmuştur.

Besinlerin mukoza ile temasını, karıştırma hareketleri çoğaltır. Emilim hızı: boş barsaktan kıvrım barsağa doğru giderek azalır.

Aminoasitler, şekerler ve suda eriyebilen maddeler, barsak mlikozasında kılcal damarlardan, trigliseritler, kolesterol ve suda erimeyen yağlı asitler lenf damarlarından geçer.

Emilen besinler 3 evreden geçerler:

- barsak boşluğundan hücre çeperine geçiş (hücrenin boşluk kutbu);

- hücre içinde, boşluk kutbundan taban kutbuna doğru geçiş;

- kana ya da lenfe geçiş. Bu emilimin birçok mekanizması vardır. «Edilgin emilim» , enerji gerektirmeyen bir mekanizmadır; fizik yasaları tarafından yönetilir. Besinlerin geçişi otomatik olarak gerçekleşir; çünkü besinler, yüksek yoğunlukta oldukları bir bölgeden (barsak boşluğu), zayıf yoğunlukta oldukları bir bölgeye doğru (kan ve lenf) geçmektedirler.

- «Etkin emilim» için enerji gereklidir. Yoğunluk farkına karşın yapılabilir; yani zayıf yoğunluktaki bir bölgeden yüksek yoğunluktaki bir bölgeye doğru gerçekleşir. Sözgelimi bazı şekerler ve aminoasitler barsak içindeki yoğunlukları ne olursa olsun, bu mekanizmayla her zaman barsak kılcal damarları tarafından emilirler. Bu etkin emilim, «sodyum pompası» denen sodyumun etkin emilim mekanizmasıyla birleşmiş görünmektedir.

«Kolaylaştırılmış aktarım emilimi» fizik yasaları tarafından yönetilen yönde yapılan bir emilimdir. Ama edilgin mekanizmadakine göre daha büyük bir hızla yapılır.

Vitaminlerin Emilimi (Suda ve Yağda)

Suda eriyen ve yağda eriyen vitaminleri ayırdetmek gerekir.

Suda eriyen vitaminler

B1 vitamini hızla doyarak (bu emilim miktarını kısıtlar) etkin bir mekanizmayla emilir.

Folik asit, olduğu gibi emilir. C vitamini hızla emilir; bu emilimi kısıtlayan bir eşik yoktur. B12 vitamini, kıvrım barsak düzeyinde, ama yalnızca mide salgısı içinde bulunan iç etmene bağlıysa emilir; etkin bir mekanizma sözkonusudur.

Yağda eriyen vitaminler

A vitamininin ön maddesi olan karoten emilir ve barsak hücresi içinde vitamine dönüşür. A, D, E ve K vitaminleri lipitler gibi emilirler ve lenf yoluna geçerler.

Su ve Elektrolitlerin Emilimi

Su ve elektrolitlerin kesin emilimi, birbirine karşıt 2 olayın sonucudur: Barsak boşluğundan kana doğru akış (enzorpsiyon); ve kandan barsağa doğru akış (ekzorpsiyon) .

Bu emilim bütün barsak boyunca gerçekleşir. Ama dışkının su miktarını, sağ kalın barsak düzenler.

Su emilimi sodyum emilimiyle birliktedir. İkisi birlikte, etkin mekanizmayla emilirler. Su, sodyumun etkin hareketlerini, edilgin olarak izler.

Potasyum ve klorun emilimi edilgindir.

Kalsiyumunki etkindir ve onikiparmak barsağında yapılır. D vitamini ve parathormon, bu emilimi kolaylaştırır. Alınan kalsiyumun büyük bir bölümü, dışkıyla atılır.

Demir emilimi onikiparmak barsağında olur. Özel bir taşıyıcıya gereksinme gösteren, etkin bir mekanizmayla gerçekleşir.

Magnezyum emilmez. Bu yüzden, suyun barsak boşluğunda tutulmasına neden olarak, müshil gibi rol oynar.

Böbrek Anormallikleri

Böbreklerde sayı, durum ya da biçim açısından anormallikler görülebilir. Çok ender olarak, böbrekteki bu biçim bozukluğu yaşamı engeller ya da doğuştan bozukluklarla kendini gösterir. Çoğunluklaysa, raslantıyla ortaya çıkarılır. Bu anormalliklerin çoğunun, doğrudan böbrek işlevini bozmadan, boşaltım sisteminin çeşitli hastalıklarının ortaya çıkmasını kolaylaştırdığı kabul edilir; ama bu varsayım kanıtlanamamıştır. En ciddi oluşum bozuklukları kalıtımsal ya da ailesel değildir. Ya mongolizm gibi kromozomlardaki sapıklıklara ya da gebe kadınların geçirdiği enfeksiyon hastalıklarına, gebelikte alınan ve embriyo için zehirli ilaçların etkisiyle gelişen embriyo hastalıklarına bağlıdır.

İki böbreğin doğuştan bulunmaması ya da 2 yanlı böbrek yokluğu, yaşamla bağdaşamaz. Doğuşta bir tek böbrek bulunması daha sık görülen bir anormalliktir. Gerçek görülme sıklığı bilinmemektedir; çünkü, bu durum genellikle herhangi bir bozukluğa yolaçmaz. Birçok kişi, tek böbrek taşıdıklarının. farkına varmadan normal yaşamlarını sürdürürler. Bu tür kişiler için başlıca tehlike, bu tek böbreğin bozulması ya da bir kaza sonucu zarar görmesidir. Yapay böbrek makinası ve bazen böbrek aktarımı yapılabilmesi, tek böbreğin hastalıklarının geleceğini düzeltmiştir.Bazı kişilerde, karşı tarafın böbreği yerinde·dir, ama çalışmamaktadır (sonradan edinilme böbrek körelmesi).

Çift sidik borusu, en çok tek taraflı ya da daha az olarak iki taraflı olabilir. Tek bir böbrekten çıkan iki ayrı sidik borusu, birbirinden ayrı olarak sidik torbasına açılabilirler. Bazen çift havuzcuklu bir böbrekden çıkan sidik boruları, sidik torbasına açılmadan önce Y biçiminde birleşerek tek bir sidik borusu biçiminde sonlanırlar.Çift sidik borusu, çoğunlukla böbrek dokusundan oluşan özel durumlar dışında (sidik borusuyla sidik torbasının birleşme anormallikleri gibi), tek başına bir böbrek hastalığına yolaçmaz.

Doğuştan küçük böbrekler (gelişme kusuru) genellikle embriyodaki bir hastalığa ya da kromozomdaki bir anormalliğe bağlıdırlar. Çalışmaları her zaman bozuktur. Bazen 2 böbrek ortada omurga önünde birbirine yapışmıştır (at nalı böbrek). yapışma yeri kısa ya da uzun çoğunlukla böbrek dokusundan oluşan bir şerit halindedir. Ama bazen yalnızca bağdokusundan oluşur.

Pasta böbrek, sigmamsı böbrek, at nalı böbrekten daha ender görülürler. 4. ya da 5. bel omuru önünde sağ ve sol böbreğin alt kutuplarının birleştiği at nalı böbreğin boşlukları bazen damarlardaki anormallik sonucu genişleyebilir. Ana atardamar böbrek kapısından girmez, böbrek kutuplarına girer.

Olağandışı yerleşim gösteren böbrekler Ueğende ya da kalçada yerleşim). normal böbrek atardamarından daha aşağıdan çıkan damarlarla sulanır. Leğende yerleşme gösteren böbrek. kadında bir güç doğum (distosil nedenidir.Sidik borusunun anormalolarak kadında dölyolunda. erkekte prostatta ya da meni torbasında sonlanması pekçok bozukluğa yolaçar. İrin işeme, ateş, böbrek sancısı (apansızın nöbet biçiminde gelen ağrı), küçük bir kızda normal sidik çıkarmalarla birlikte sürekli sidik kaçırma bulunması. sidik borusunun anormalolarak dölyolu içinde sonlanması olasılığını akla getirir. Damar içine karşıt madde verilerek boşaltım sistemi filmi çekmeyle ya da sidik yolu yakınında, dölyolu içindeki sidik borusunun sonlandığıanormal deliğin ortaya çıkarılmasıyla, teşhis doğrulanır. Böbreğin normal bölümü korunarak ve anormal sidik borusu tarafından boşaltılan böbrek dokusu çıkarılarak yapılan kısmi böbrek çıkarma ameliyatı (heminefrektomU hastanın kesin olarak iyileşmesini sağlar.

Cacchi ve Hicci'nin tanımladıkları süngerböbrek ya da böbrek çanakları öncesi kanal genişlemesi, öz madde piramitleri içinde, papillalar düzeyinde sidik toplayıcı boruların genişlemesidir. Kesit yapıldığında, böbreğin doğal bir sünger gibi boşluklarla dolu olduğu görülür. Doğuştan başlayan bu hastalık, bazen hiç bir rahatsızlık vermez; bazense, yalnızca erişkin yaşta, hatta ihtiyarlıkta belirti verir. Birarada ya da ayrı ayrı 3 belirtiyle kendini gösterir: Belde ağırlık duygusu biçiminde ya da böbrek sancısı nöbeti tipinde ağrılar; irin işeme (piyüri); protein işeme (daha doğrusu albümin işeme). Bu hastalıkta teşhis, röntgen filmiyle konur. Damar içine karşıt madde verilerek çekilen boşaltım sistemi filminde, her 2 böbrek üstünde çanaklar öncesinde çiçek buketi, ray, kıvılcım ya da bulut biçiminde görüntüler bulunur. Bu görüntülerin başlıca özelliği, röntgen muayenesinin daha başlangıcında ortaya çıkıp sonuna kadar yitmemeleridir. Hastalığın evrimi oldukça değişkendir; ama genellikle uzun süre iyi katlanılır. En sık görülen ihtilat, taş oluşumudur. Hastalığın geleceği genel olarak iyidir ve yalnızca ihtilatlı biçimleri tedavi edilir.Çok kistli böbrekler, kalıtımsal hastalıklann en iyi örneğidir.

Omurilik: Mekanizması, Yapısı, İşlevi

Merkezi sinir sisteminin en yalın bölümüdür. Kabaca silindir biçiminde bir kordondur, omurga kanalı içinde yerleşmiştir; soğanilikten sonra gelir ve 2. bel omuruna kadar uzanır; 40-45 sm uzunluğundadır. Ön ve arka orta oluklar tarafından 2 bakışımlı parçaya (sağ ve sol) kertiklenmiştir; yanlarda 2 yatay oluk, omurilik sinirlerinin ön ve arka köklerinin çıkış yerleridir; bu sinirler, omurlararası deliklerden çıkarak omurilik sinirleri ve özerk sinir sistemi sinirleri haline gelirler.

İşlevsel Düzenleme

Omuriliğin işlevsel incelenmesi, onun kesitsel düzenlenmesini anlamaya olanak sağlar. Omurilik ekseninin her omur katına, deri, kaslar, iskelet, iç organlar ve damarların sinirlenmesiyle ilgili bir öğe uyar; erişkinde işlevsel kesitler (8 boyun, 12 göğüs, 5 bel, 5 kuyruk sokumu kemiği ve 1 ya da 2 kuyruk kemiği kesiti), buna uyan omur cisimleriyle aynı düzeyde yerleşmemişlerdir. Gerçekten, kemiksel omurga, omuriliğe oranla daha hızlı gelişir; soğancığa bağlı olan omurilikse, erişkin yaşa kadar yukarıya doğru yer değiştirir.

Omuriliğin enine bir kesiti üstünde, çevrede ak madde ve ortada merkezi kanalın çevresinde boz madde açıkça ayırdedilir. Çekül düzeyinde orta düzlemin her iki yanında, hücresel merkez olan boz madde, bir ön boynuz ve bir arka boynuıla ay biçimini alır; miyelinli liflerden oluşan ak maddeyse, köklerin çıkış çizgileri tarafından 3 kordona (ön, yan ve arka) bölünür. Ön ve arka kökler omuriliği, çevresel duyu ve hareket sinirleri ile özerk sinir sistemi sinirlerine bağlarlar. Her arka kökte, omurilik sinir düğümü denen bir şişkinlik bulunur. Arka kök içinden, omuriliğe gelen ve hücre gövdeleri omurilik sinir düğümü içinde bulunan duyusal lifler geçer. Ön kök içinden özellikle çizgili kasların hareket nöronları, miyelinli silindir eksenler (aksonlar) ve parasempatik lifler geçer.Bu kısa anatomik incelemeden sonra, sinir sistemi son derece uzmanlaşmış, istemimize ve bilincimize bağımlı olmaksızın, işlevleri bir yandan yaşamımızın başkalarıyla ilişkili (başka kişilerle anlaşma, jestler, konuşma, duyarlık) görünümleri, öte yandan da istemsiz işlevlerin (sözgelimi kalp ve sindirim sistemi gibi yaşamı sağlayan organların düzenlenmesi) bütün görünümlerini kaplayan bir organ gibi görünür.

Mekanizma

Son derece yalındır: Sinir dokusu, yalnızca sinir hücrelerinden yapılmıştır. Her hücrenin görevi, uzantıları aracılığıyla, tıpkı bir lambayı yakan elektrik akımını ortaya çıkaran elektrik düğmesi gibi, sinir akılarını yaymak ve iletmektir.

Yapı

Sinirsel merkezleri, boz maddeyi oluşturan hücre gövdeleri oluşturur. Bu merkezler beyin kabuğu, çizgili çekirdekler, talamus, arka beyin, omurilik boz maddesi gibi bütün katlarda vardır. Sinir devreleri, sinapsların birleştirdiği, zincir halinde bir ya da birçok sinir lifinden oluşmuştur; yanyana yerleşmiş bütün devreler, ak madde kütlesini oluştururlar.

Devrenin İşlevi

Bir hareket ettirici devrede, beyin kabuğunda bulunan hücre gövdesi, birbirini izleyen birçok akıdan oluşan bir bildiri hazırlar; silindir eksen uzantısı, bu bildiriyi omurilik hareket nöronuna iletir; hareket nöronu da, lifi aracılığıyla bildiriyi kasa götürür ve kas kasılır. Duyurucu devrede ise uyarı, bir sinir lifinin ucunda özelleşmiş küçük bir organ (sözgelimi deri üstünde) olan çevresel bir alıcıdan gelir: Bildiri lif boyunca çıkar, 2 sinapstan geçer ve bildiriyi çözecek (temas, ısı, ağrı) olan kabuk merkezine ulaşır.

Genel düzenlenme 2 görünüm altında incelenebilir: Aşama düzeyi ve özel görevler. Merkezlerin aşama düzeyi belirgindir. En yüksek düzeyde beyin kabuğu yerleşmiştir; buradan istemli bildiriler çıkar ve duyduğumuz birçok duyu gene buraya varır. Beyin kabuğu, düzenler ve düşünür; bilincin bulunduğu yerdir. Bunun altında, otomatik işlevleri düzenleyen ve bilgileri denetleyen ara merkezler yerleşmiştir; bilinç, bu otomatik işlevler üstüne etki yapabilir (solunumu durdurmak, kas gerginliğini azaltmak gibi).

Ayrıca, omurilik düzeyinde, otomatik hareket merkezleri çok belirgindir: Burası refleksler düzeyidir. Büyük işlevlerse, karmaşık iletim yollarıyla iletilirler; bunların anatomik ve fizyolojik incelenmesi birbirinden ayrılamaz.

Omurilik - İşlevsel Düzenlenme, Mekanizma, Yapı

Merkezi sinir sisteminin en yalın bölümüdür. Kabaca silindir biçiminde bir kordondur, omurga kanalı içinde yerleşmiştir; soğanilikten sonra gelir ve 2. bel omuruna kadar uzanır; 40-45 sm uzunluğundadır. Ön ve arka orta oluklar tarafından 2 bakışımlı parçaya (sağ ve sol) kertiklenmiştir; yanlarda 2 yatay oluk, omurilik sinirlerinin ön ve arka köklerinin çıkış yerleridir; bu sinirler, omurlararası deliklerden çıkarak omurilik sinirleri ve özerk sinir sistemi sinirleri haline gelirler.

İşlevsel Düzenlenme

Omuriliğin işlevsel incelenmesi, onun kesitsel düzenlenmesini anlamaya olanak sağlar. Omurilik ekseninin her omur katına, deri, kaslar, iskelet, iç organlar ve damarların sinirlenmesiyle ilgili bir öğe uyar; erişkinde işlevsel kesitler (8 boyun, 12 göğüs, 5 bel, 5 kuyruk sokumu kemiği ve 1 ya da 2 kuyruk kemiği kesiti), buna uyan omur cisimleriyle aynı düzeyde yerleşmemişlerdir. Gerçekten, kemiksel omurga, omuriliğe oranla daha hızlı gelişir; soğancığa bağlı olan omurilikse, erişkin yaşa kadar yukarıya doğru yer değiştirir.

Omuriliğin enine bir kesiti üstünde, çevrede ak madde ve ortada merkezi kanalın çevresinde boz madde açıkça ayırdedilir. Çekül düzeyinde orta düzlemin her iki yanında, hücresel merkez olan boz madde, bir ön boynuz ve bir arka boynuıla ay biçimini alır; miyelinli liflerden oluşan ak maddeyse, köklerin çıkış çizgileri tarafından 3 kordona (ön, yan ve arka) bölünür. Ön ve arka kökler omuriliği, çevresel duyu ve hareket sinirleri ile özerk sinir sistemi sinirlerine bağlarlar. Her arka kökte, omurilik sinir düğümü denen bir şişkinlik bulunur. Arka kök içinden, omuriliğe gelen ve hücre gövdeleri omurilik sinir düğümü içinde bulunan duyusal lifler geçer. Ön kök içinden özellikle çizgili kasların hareket nöronları, miyelinli silindir eksenler (aksonlar) ve parasempatik lifler geçer.Bu kısa anatomik incelemeden sonra, sinir sistemi son derece uzmanlaşmış, istemimize ve bilincimize bağımlı olmaksızın, işlevleri bir yandan yaşamımızın başkalarıyla ilişkili (başka kişilerle anlaşma, jestler, konuşma, duyarlık) görünümleri, öte yandan da istemsiz işlevlerin (sözgelimi kalp ve sindirim sistemi gibi yaşamı sağlayan organların düzenlenmesi) bütün görünümlerini kaplayan bir organ gibi görünür.

Mekanizma

Son derece yalındır: Sinir dokusu, yalnızca sinir hücrelerinden yapılmıştır. Her hücrenin görevi, uzantıları aracılığıyla, tıpkı bir lambayı yakan elektrik akımını ortaya çıkaran elektrik düğmesi gibi, sinir akılarını yaymak ve iletmektir.

Yapı

Sinirsel merkezleri, boz maddeyi oluşturan hücre gövdeleri oluşturur. Bu merkezler beyin kabuğu, çizgili çekirdekler, talamus, arka beyin, omurilik boz maddesi gibi bütün katlarda vardır. Sinir devreleri, sinapsların birleştirdiği, zincir halinde bir ya da birçok sinir lifinden oluşmuştur; yanyana yerleşmiş bütün devreler, ak madde kütlesini oluştururlar.

Bir hareket ettirici devrede, beyin kabuğunda bulunan hücre gövdesi, birbirini izleyen birçok akıdan oluşan bir bildiri hazırlar; silindir eksen uzantısı, bu bildiriyi omurilik hareket nöronuna iletir; hareket nöronu da, lifi aracılığıyla bildiriyi kasa götürür ve kas kasılır. Duyurucu devrede ise uyarı, bir sinir lifinin ucunda özelleşmiş küçük bir organ (sözgelimi deri üstünde) olan çevresel bir alıcıdan gelir: Bildiri lif boyunca çıkar, 2 sinapstan geçer ve bildiriyi çözecek (temas, ısı, ağrı) olan kabuk merkezine ulaşır.

Genel düzenlenme 2 görünüm altında incelenebilir: Aşama düzeyi ve özel görevler. Merkezlerin aşama düzeyi belirgindir. En yüksek düzeyde beyin kabuğu yerleşmiştir; buradan istemli bildiriler çıkar ve duyduğumuz birçok duyu gene buraya varır. Beyin kabuğu, düzenler ve düşünür; bilincin bulunduğu yerdir. Bunun altında, otomatik işlevleri düzenleyen ve bilgileri denetleyen ara merkezler yerleşmiştir; bilinç, bu otomatik işlevler üstüne etki yapabilir (solunumu durdurmak, kas gerginliğini azaltmak gibi).

Ayrıca, omurilik düzeyinde, otomatik hareket merkezleri çok belirgindir: Burası refleksler düzeyidir. Büyük işlevlerse, karmaşık iletim yollarıyla iletilirler; bunların anatomik ve fizyolojik incelenmesi birbirinden ayrılamaz.

Yemek Borusu

Yeri

Yemek borusu (özofagus), yutak ile. mide arasında yeralan sindirim yoludur. Beden orta çizgisinde boyun ve göğüs omurgalarının önünde, yani derinde yerleşmiş bir organdır. Cerrahlar için, ulaşılması oldukça güçtür.

Yemek borusunda 4 parça ayırdedilir: Boyun parçası; göğüs parçası; diyafram parçası; karın parçası.

Biçim ve yönü

Yemek borusu kabaca silindir biçimindedir; bununla birlikte, boyun parçasında ve soluk borusunun ayrılış yeri üstünde yeralan göğüs parçasında, önden arkaya bir yassılaşma gösterir. Karın parçasında, mideyle birleşme deliği olan mide ağzının (kardiya) tam üstünde, hafifçe genişler. Yemek borusu yukardan aşağıya 4 darlık bölgesi ve normal olarak genişlemiş parçalar gösteren düzensiz, enine bir yarık biçimindedir. Yutak-yemek borusu birleşme yeri, yani üst sınır, 6. boyun omurgası düzeyindedir. Yemek borusu dikeydir, aşağıda ve solda hafif bir eğrilik gösterir, sert ve düz değildir, iki yöne bükülebilir:- önündeki ve arkasındaki organların iç ve dışbükeyliklerine uyarak yatay düzlemde, yani önden arkaya;- aynı nedenlerle düşey olarak, yani· sağdan sola. Alt sınırı ya da mide ağzı, beden orta çizgisinin 2 sm solunda, 11. göğüs omuru düzeyinde yerleşmiştir.

Boyutları

Yemek borusu, 5 sm'si boyun parçası, 16-18 sm'si göğüs parçası, 3 sm'si karın parçası olarak yaklaşık 25 sm uzunluğundadır. Daha önce de söylediğimiz gibi, çapı ortalama 2-5 sm arasında değişir.

Renk ve kıvamı

Yemek borusu, çeperlerinin kalınlığı çok az olan, kas ve zardan yapılı, yassı, pembemsi bir borudur.

Tutunma araçları

Yemek borusu özellikle iki ucuyla yerinde durur. Üst deliği, yutağın alt ucuna uyar; boyun parçası soluk borusunun arkasında yeralır ve ikisinin arasında, aşağıda gevşek, yukarda sıkı bir bağdokusu (yukarı bölümde oldukça sağlamdır) bulunur. Yemek borusunun alt parçasında, birçok tutunma aracı, mide ağzını diyaframın altındaki normal yerinde tutar. Bu tutunma araçları, yemek borusu-diyafram bağları ve mide-diyafram bağları ile akciğer-mide sinirlerinden ve mide sol atardamarından oluşan damar-sinir öğeleridir. Ama bu bağlantılar ancak kısmi bir hareketsizlik sağlar; bu durum, «diyafram fıtıkları»nı, yahi mide ağzının ya da midenin bir bölümünün, diyaframdaki yemek borusu açıklığından, diyafram üstünde,' göğüs boşluğuna girmesini açıklar. İki biçimi vardır: Yemek borusu-mide ağzı (kardiya) ve midenin üst bölümünün göğüse doğru yükseldiği «kayma fıtığı» (slidina); mide ağzının normal yerini koruduğu, oysa mide dibinin (mide anatomisine bakınız) bir bölümünün, yemek borusu yanından göğüs boşluğu içine diyaframın yemek borusu deliğinden yuvarlandığı «yuvarlanma fıtıkları.. (yemek borusu yanı fıtıkları).

Anatomik komşulukları

Boyun parçası


Yemek borusunun boyun parçası, akörtü niteliğinde ince bir zarla sınırlanmış bir alanda yerleşmiştir ve çevresinde yer yer sık ve gevşek bağdokusu tabakası vardır.
Boyun parçasının komşulukları şöyledir:

- önde, soluk borusu (yemek borusu eğriliği nedeniyle soluk borusunu sola doğru aşar); soluk borusunun 2., 3. ve 4. halkaları önünde yeralan tiroyit bezi cismi; yemek borusunun sol kenarı önünde sol gırtlak alt siniri;

- yanlarda, tiroyit bezinin sağ ve sol lobları; bu lobların arka yüzlerinde yerleşmiş alt paratiroyit bezleri;

- tiroyit alt atardamarının uç dalları; sağda sağ gırtlak alt siniri; şahdamarı, boyun iç toplardamarı ve akciğer - mide sinirinden oluşan «boyun damar-sinir demeti»;

- bu bütünün arkasında boyun sempatik siniri;

- arkada, omur önü kasları ve omur önü akörtüsüyle kaplı olan 6. boyun ve 2. sırt omurları arasındaki omurga bölümü.

Göğüs parçası

Yemek borusunun gogus parçası arka mediyastinde yerleşmiştir, derin bir organdır.
Komşulukları şunlardır:

- arkada, omurgalar; göğüs aortu; büyük azigos toplardamarı; göğüs lenf kanalı; küçük azigos toplardamarı; omurganın ön yüzünü çaprazlayan sağ kaburgalararası atardamarlar; sempatik sinir sisteminin göğüs parçası;

- yanlarda, akciğerler ve göğüs zarı;

- sağda, 4. göğüs omuru düzeyinde azigos kavsi yeralır; sağ akciğer-mide siniri, azigos kavsi altından yemek borusunun arka yüzüne ulaşır;

- solda, 4. göğüs omuru düzeyinde aort kavsi, bunun üstünde de sol köprücükaltı atardamarı ve göğüs lenf kanalı yeralır; sol akciğer-mide siniri sol ana bronş altından yemek borusunun ön yüzüne ulaşır;

- önde, yukardan aşağıya şunlar yeralır: Soluk borusu; 4. göğüs omuru yüksekliğinde ve sol ana bronşa yaklaşık 1 sm uzakta soluk borusunun ayrılma yeri (bu ayrılma yeri orta çizginin tam üstünde değildir); soluk borusunun ayrılma yeri altında, iki bronşun birbirinden uzaklaştığı köşede yeralan lenf düğümleri; sağ bronş ve akciğer atardamarları; kalp dışzarı; kalp tabanı. Bu bölgenin anatomik komşulukları bir yandan yemek borusuna (özellikle orta üçte birindeki) cerrahi girişim güçlüklerini, öte yandan da yemek borusu kanseri sırasında urların hızla soluk borusu bronş ağacına yayılmasını açıklar.

Diyafram parçası

Diyafram, yemek borusuna bir geçiş deliği hazırlar. Diyaframın bu yemek borusu deliği 10. gögüs omuru düzeyindedir. Yemek borusu burada akciğer-mide sinirleri (soldaki ön yüzde, sağdaki arka yüzde) ile komşuluk yapar.Kapı toplardamarı sistemiyle ana toplardamar sistemi arasındaki toplardamar ağızlaşmaları bu düzeyde olur. Kapı toplardamarı yüksek basıncı durumundaki «yemek borusu varisleri» (başlıca nedeni sirozdur), bu bölgede ağızlaşan toplardamarlardan oluşur.

Karın parçası

Karın zarı, yemek borusunu önden ve yandan sarar; ama arka yüzünü serbest bırakır. Arka yüz, sağ akciğer-mide siniriyle, diyaframın sol ve sağ saplarıyla komşudur. Yemek borusunun önünde, sol akciğer-mide siniri, karın zarı ve karaciğer bulunur. Sağda, gene karaciğerin kuyruklu lobu ve küçük askı (mide-karaciğer bağı ve onikiparmak barsağı - karaciğer bağı) yeralır. Solda, mide dibi yeralır. Dalak da çok yakındır.

Yapısı

Yemek borusunun çeperleri yaklaşık 3 mm' kalınlığındadır. Her biri dıştan içe doğru 3 kattan oluşur: Kas tabakası (iki türlü liften yapılmıştır; dış lifler uzunluğuna, iç lifler değirmidir); mukozaaltı tabakası; mukoza tabakası.

Bir kesitin görünümü

Yemek borusu uzunluğuna açılırsa mukoza görülür. Pembe renklidir ve uzunlamasına kıvrımlar gösterir. Mide ağzı düzeyinde, yemek borusu-mide deliğini kapatmak için, kıvrım yaparak Gubarow kapağını oluşturur.

Yemek borusu atardamar ağı, öteki sindirim kanalı organlarınınkine oranla çok yoksuldur; bu da cerrahi girişimlerin güçlüğünün ayrı bir nedenidir.

Atardamarlar

Yemek borusunu kanlandıran atardamar dalları şuralardan gelirler:

- üst parçasınınkiler, tiroyit alt atardamarlarından;

- orta üçte bir parçasınınkiler, doğrudan göğüs aortundan;

- son parçasınınkiler, diyafram alt atardamarlarından ve mide sol atardamarından.

Toplardamarlar

Kan, yemek borusunu saran büyük bir toplardamar ağı tarafından taşınır. Bir yandan kapı toplardamarı sistemine, öte yandan üst ana toplardamar sistemine bağlı toplardamarcıklar, birçok ağızlaşma yaparlar.

Lenf damarları

Yemek borusunun boyun parçasının lenf da.marları, boyun derin lenf düğümleri zincirine ve gırtlak alt siniri boyunca dizilmiş lenf düğümleri zincirine doğru, göğüs parçasınınkiler soluk borusu-bronş çevresi mediyastin lenf düğümlerine doğru, karın parçasınınkiler ise mide üst lenf düğümleri denen mide kapısı yakınındaki lenf düğümü zincirine doğru giderler.

Sinirler

Akciğer-mide sinirlerinden ve sempatik sinirlerden kaynaklanan sinir ağları sözkonusudur.

Yemek Borusu

Yeri

Yemek borusu (özofagus), yutak ile. mide arasında yeralan sindirim yoludur. Beden orta çizgisinde boyun ve göğüs omurgalarının önünde, yani derinde yerleşmiş bir organdır. Cerrahlar için, ulaşılması oldukça güçtür.

Yemek borusunda 4 parça ayırdedilir: Boyun parçası; göğüs parçası; diyafram parçası; karın parçası.

Biçim ve yönü

Yemek borusu kabaca silindir biçimindedir; bununla birlikte, boyun parçasında ve soluk borusunun ayrılış yeri üstünde yeralan göğüs parçasında, önden arkaya bir yassılaşma gösterir. Karın parçasında, mideyle birleşme deliği olan mide ağzının (kardiya) tam üstünde, hafifçe genişler. Yemek borusu yukardan aşağıya 4 darlık bölgesi ve normal olarak genişlemiş parçalar gösteren düzensiz, enine bir yarık biçimindedir. Yutak-yemek borusu birleşme yeri, yani üst sınır, 6. boyun omurgası düzeyindedir. Yemek borusu dikeydir, aşağıda ve solda hafif bir eğrilik gösterir, sert ve düz değildir, iki yöne bükülebilir:- önündeki ve arkasındaki organların iç ve dışbükeyliklerine uyarak yatay düzlemde, yani önden arkaya;- aynı nedenlerle düşey olarak, yani· sağdan sola. Alt sınırı ya da mide ağzı, beden orta çizgisinin 2 sm solunda, 11. göğüs omuru düzeyinde yerleşmiştir.

Boyutları

Yemek borusu, 5 sm'si boyun parçası, 16-18 sm'si göğüs parçası, 3 sm'si karın parçası olarak yaklaşık 25 sm uzunluğundadır. Daha önce de söylediğimiz gibi, çapı ortalama 2-5 sm arasında değişir.

Renk ve kıvamı

Yemek borusu, çeperlerinin kalınlığı çok az olan, kas ve zardan yapılı, yassı, pembemsi bir borudur.

Tutunma araçları

Yemek borusu özellikle iki ucuyla yerinde durur. Üst deliği, yutağın alt ucuna uyar; boyun parçası soluk borusunun arkasında yeralır ve ikisinin arasında, aşağıda gevşek, yukarda sıkı bir bağdokusu (yukarı bölümde oldukça sağlamdır) bulunur. Yemek borusunun alt parçasında, birçok tutunma aracı, mide ağzını diyaframın altındaki normal yerinde tutar. Bu tutunma araçları, yemek borusu-diyafram bağları ve mide-diyafram bağları ile akciğer-mide sinirlerinden ve mide sol atardamarından oluşan damar-sinir öğeleridir. Ama bu bağlantılar ancak kısmi bir hareketsizlik sağlar; bu durum, «diyafram fıtıkları»nı, yahi mide ağzının ya da midenin bir bölümünün, diyaframdaki yemek borusu açıklığından, diyafram üstünde,' göğüs boşluğuna girmesini açıklar. İki biçimi vardır:Yemek borusu-mide ağzı (kardiya) ve midenin üst bölümünün göğüse doğru yükseldiği «kayma fıtığı» (slidina); mide ağzının normal yerini koruduğu, oysa mide dibinin (mide anatomisine bakınız) bir bölümünün, yemek borusu yanından göğüs boşluğu içine diyaframın yemek borusu deliğinden yuvarlandığı «yuvarlanma fıtıkları.. (yemek borusu yanı fıtıkları).

Anatomik komşulukları

Boyun parçası

Yemek borusunun boyun parçası, akörtü niteliğinde ince bir zarla sınırlanmış bir alanda yerleşmiştir ve çevresinde yer yer sık ve gevşek bağdokusu tabakası vardır.

Boyun parçasının komşulukları şöyledir:

- önde, soluk borusu (yemek borusu eğriliği nedeniyle soluk borusunu sola doğru aşar); soluk borusunun 2., 3. ve 4. halkaları önünde yeralan tiroyit bezi cismi; yemek borusunun sol kenarı önünde sol gırtlak alt siniri;

- yanlarda, tiroyit bezinin sağ ve sol lobları; bu lobların arka yüzlerinde yerleşmiş alt paratiroyit bezleri;

- tiroyit alt atardamarının uç dalları; sağda sağ gırtlak alt siniri; şahdamarı, boyun iç toplardamarı ve akciğer - mide sinirinden oluşan «boyun damar-sinir demeti»;

- bu bütünün arkasında boyun sempatik siniri;

- arkada, omur önü kasları ve omur önü akörtüsüyle kaplı olan 6. boyun ve 2. sırt omurları arasındaki omurga bölümü.

Göğüs parçası

Yemek borusunun gogus parçası arka mediyastinde yerleşmiştir, derin bir organdır.

Komşulukları şunlardır:

- arkada, omurgalar; göğüs aortu; büyük azigos toplardamarı; göğüs lenf kanalı; küçük azigos toplardamarı; omurganın ön yüzünü çaprazlayan sağ kaburgalararası atardamarlar; sempatik sinir sisteminin göğüs parçası;

- yanlarda, akciğerler ve göğüs zarı;

- sağda, 4. göğüs omuru düzeyinde azigos kavsi yeralır; sağ akciğer-mide siniri, azigos kavsi altından yemek borusunun arka yüzüne ulaşır;

- solda, 4. göğüs omuru düzeyinde aort kavsi, bunun üstünde de sol köprücükaltı atardamarı ve göğüs lenf kanalı yeralır; sol akciğer-mide siniri sol ana bronş altından yemek borusunun ön yüzüne ulaşır;

- önde, yukardan aşağıya şunlar yeralır: Soluk borusu; 4. göğüs omuru yüksekliğinde ve sol ana bronşa yaklaşık ı sm uzakta soluk borusunun ayrılma yeri (bu ayrılma yeri orta çizginin tam üstünde değildir); soluk borusunun ayrılma yeri altında, iki bronşun birbirinden uzaklaştığı köşede yeralan lenf düğümleri; sağ bronş ve akciğer atardamarları; kalp dışzarı; kalp tabanı.
Bu bölgenin anatomik komşulukları bir yandan yemek borusuna (özellikle orta üçte birindeki) cerrahi girişim güçlüklerini, öte yandan da yemek borusu kanseri sırasında urların hızla soluk borusu bronş ağacına yayılmasını açıklar.

Diyafram parçası

Diyafram, yemek borusuna bir geçiş deliği hazırlar. Diyaframın bu yemek borusu deliği 10. gögüs omuru düzeyindedir. Yemek borusu burada akciğer-mide sinirleri (soldaki ön yüzde, sağdaki arka yüzde) ile komşuluk yapar.Kapı toplardamarı sistemiyle ana toplardamar sistemi arasındaki toplardamar ağızlaşmaları bu düzeyde olur. Kapı toplardamarı yüksek basıncı durumundaki «yemek borusu varisleri» (başlıca nedeni sirozdur), bu bölgede ağızlaşan toplardamarlardan oluşur.

Karın parçası

Karın zarı, yemek borusunu önden ve yandan sarar; ama arka yüzünü serbest bırakır. Arka yüz, sağ akciğer-mide siniriyle, diyaframın sol ve sağ saplarıyla komşudur.Yemek borusunun önünde, sol akciğer-mide siniri, karın zarı ve karaciğer bulunur.Sağda, gene karaciğerin kuyruklu lobu ve küçük askı (mide-karaciğer bağı ve onikiparmak barsağı - karaciğer bağı) yeralır. Solda, mide dibi yeralır. Dalak da çok yakındır.

Yapısı

Yemek borusunun çeperleri yaklaşık 3 mm' kalınlığındadır. Her biri dıştan içe doğru 3 kattan oluşur: Kas tabakası (iki türlü liften yapılmıştır; dış lifler uzunluğuna, iç lifler değirmidir); mukozaaltı tabakası; mukoza tabakası.

Bir kesitin görünümü

Yemek borusu uzunluğuna açılırsa mukoza görülür. Pembe renklidir ve uzunlamasına kıvrımlar gösterir. Mide ağzı düzeyinde, yemek borusu-mide deliğini kapatmak için, kıvrım yaparak Gubarow kapağını oluşturur.

Yemek borusu atardamar ağı, öteki sindirim kanalı organlarınınkine oranla çok yoksuldur; bu
da cerrahi girişimlerin güçlüğünün ayrı bir nedenidir.

Atardamarlar

Yemek borusunu kanlandıran atardamar dal'arı şurdolardan gelirler:

- üst parçasınınkiler, tiroyit alt atardamarlarından;

- orta üçte bir parçasınınkiler, doğrudan göğüs aortundan;

- son parçasınınkiler, diyafram alt atardamarlarından ve mide sol atardamarından.

Toplardamarlar

Kan, yemek borusunu saran büyük bir toplardamar ağı tarafından taşınır. Bir yandan kapı toplardamarı sistemine, öte yandan üst ana toplardamar sistemine bağlı toplardamarcıklar, birçok ağızlaşma yaparlar.

Lenf damarları

Yemek borusunun boyun parçasının lenf da.marları, boyun derin lenf düğümleri zincirine ve gırtlak alt siniri boyunca dizilmiş lenf düğümleri zincirine doğru, göğüs parçasınınkiler soluk borusu-bronş çevresi mediyastin lenf düğümlerine doğru, karın parçasınınkiler ise mide üst lenf düğümleri denen mide kapısı yakınındaki lenf düğümü zincirine doğru giderler.

Sinirler
Akciğer-mide sinirlerinden ve sempatik sınıflerden kaynaklanan sinir ağları sözkonusudur.

Sindirim Kanalının Anatomisi: Karın Zarı

Sindirim sistemi, sindirim kanalı ile ek salgı bezlerinden oluşur. Tek başına sindirim kanalı, yutak, yemek borusu, mide, ince qarsaklar (onikiparmak barsağı denen başlangıçtaki hareketsiz bölüm ile ince barsak kıvrımlarından oluşan boşbarsak - kıvrım barsak adlı hareketli bölüme ayrılır) ve üç bölümlü (kalın barsak, göden barsağı, makat) kalın barsaklardan oluşur. Yutağı, kulak-burun-boğaz bölümünde incelemiştik. Göden barsağı-makat bölgesi ile, ek salgı bezleriniyse ayrı birer bölümde inceleyeceğiz. Bütünüyle göğüs boşluğunda bulunan yemek borusu bir yana bırakılırsa, sindirim kanalı karın boşluğu içinde yerleşmiştir. Karın boşluğu içinde, karın zarı, sindirim organlarıyla yakından komşudur.

KARIN ZARI

Karın zarı (periton) seröz bir zardır; iki bölümden oluşur:

- karın çeperlerine yapışık «çeper karın zarı» (parietal periton) denen yaprak;

- karın içindeki organları örten, «iç organ karın zarı» (viseral periton) denen yaprak.

İç organ yaprağı, çeper yaprağına karın zarı kıvrımları aracılığıyla baglanmıştır. Kıvrım, birleştirdiği organlara göre değişik adlar alır. Çeper yaprağını sindirim kanalının bir bölümünü örten karın zarıyla birleştiren kıvrıma zar askı (mezo) denir. Çeper yaprağını, sindirim kanalı parçalarından olmayan bir karın içi organı (sözgelimi dalak) saran karın zarına birleştiren kıvrıma «bağ» denir. Bu karın zarı kıvrımları içinde, karın içi organlarıyla ilgili damarlar yolalır.

Yaprakların tanımı aslında zorlamalı bir tanımdır. Çünkü, bunlar tek ve aynı zarın devamıdırlar ve karın içi organları çevirmek için karın çeperlerinden ayrılırlar. Sonra yeniden çepere döner ve böylece «karın zarı boşluğu» denen gerçek bir boşluk oluştururlar. Karın zarı iltihabı (çoğunlukla karın zarı boşluğunda sıvı birikimiyle gelişir) bu zarın iltihaplanmasıdır. Karın zarının daha derinlemesine tanımı çok karmaşıktır ve embriyo oluşumu süresince yön ve biçim değiştiren karın zarı ile karın içi organların ilişkilerini açıklamak için bütün embriyobilim bilgilerinin tekrarlanmasını gerektirir. Burada, başlangıçta sindirim kanalının hemen hemen düz olduğunu, oysa ince barsak kıvrımlarının nasıl birbiri üstüne sarıldığını anımsamak gerekir. Sindirim kanalının çeşitli bölümlerinin kıvrılıp bükülmeleri, hareketleri sırasında çevrelerini saran iç organ karın zarını da hareket ettirmiş ve bazen bu yaprakla çeper yaprağının bitişmesine yolaçmıştır.

Sindirim Kanalı

İnsanoğlu hemen her zaman beslenme ve sindirme biçimiyle, besinlerden gördüğü yarar ve zararlarla, besinler ile dışkı arasındaki ilişkilerle ilgilenmiştir. Çok eski çağlardan bu yana «karın ağrısı», «barsak burulması» korkunun, kaygının yansıması sayılmış ve özel bir kaygı olmaksızın karın ağrısının belirmesine, ciddi olabilecek bir hastalığın habercisi gözüyle bakılmıştır. Bu kültür ve eğitim temeli (annesi tarafından çocuğa ilk öğretilen davranışlar beslenme ve dışkılama davranışlarıdır), mide - barsak biliminin (mide, barsak hastalıklarının ve daha genel olarak sindirim kanalı bütününün incelenmesi) bilimsel dayanağı olmayan eski tıp geleneğinden henüz tam olarak kurtulamamasına yolaçmıştır.

Bu yüzden «aşırı gaz», «sindirim güçlüğü», «hava yutma», «kasılma» gibi geçerli bilimsel açıklaması olmayan terimler hala kullanılmaktadır. Üstelik «ağır» ve «hafif» besinler, «sindirimi kolaylaştıran» maden suları, «perhiz yemekleri» gibi günlük kullanımda çok yaygın olan daha birçok bilim dışı terim vardır. Sindirim sistemi fizyolojisinin amacı, ince barsak mukoza hücreleri tarafından emilebilir yalın moleküllere (aminoasitler, yağ asitleri) indirgemek amacıyla, besinleri kimyasal yönden yalınlaştırmaktır. Bu fizyoloji, sindirim kanalı boyunca besin lokmasının taşınmasını, dışarı atılmasını ve tükürük, mide salgısı, pankreas salgısı, safra, önemli bir hacmi olan (ortalama 24 saatte 10 lt) bar sak salgısı gibi çeşitli salgıların salınmasını sağlayan mekanik olaylardan oluşmaktadır.

Üçüncü ve sonuncu olay, sindirimin en son amacıdır: Hemen hemen yalnızca ince barsak düzeyinde gerçekleşen, yalınlaştırılmış moleküllerin emilimi.Her ne kadar bu 3 olayın (kimyasal, mekanik ve emilim) her biri günümüzde hoşnut edici biçimde açıklanmışsa da, birbirleri arasındakibagıntının, düzenlemenin anlaşılması daha henüz ilk adımlarındadır. Sindirim (önceden de görüldügü gibi başlıca amacı yalın moleküllerin emilimidir) ile bu moleküllerden organizmanın . yaşamı için gerekli çeşitli maddelerin (büyük bölümü her kişi için farklıdır) yapımı arasındaki ilişki de, aynı biçimde pek iyi bilinmemektedir. Bu yapım özellikle karacigerde gerçekleşir. Karaciger besin getirici yollarla, sindirim kanalının tamamıyla, özellikle de yalın moleküllerin emildigi ince barsagın toplardamarlarının döküldüğü kapı toplardamarı sistemiyle beslenen merkezi bir fabrika sayılabilir. Bu arada şişmanlık, şeker hastalığı, damar sertliği gibi önemlerini belirtmeye gerek bile olmayan hastalıkların önlenmesindeki ilerlemeler, sindirimin 3 olayı arasındaki karşılıklı baglantıların ve sindirim fizyolojisi ile karaciger fizyolojisi arasındaki ilişkilerin tanınmasına bagımlıdırlar. Çocuklarda bazı gelişme bozukluklarının düzeltilmesi de, bu ilişkiler anlaşılınca gerçekleştirilebilir.

Sindirim kanalı hastalıklarının tedavisindeki ilerlemeler, bir yandan kanalın anatomik açıdan incelenmesine olanak veren tekniklerin ortaya çıkmasına, öte yandan da sindirim sistemi cerrahisindeki gelişmelere baglıdır. Aslında bunlar birbirine bağlıdır; çünkü . uygun bir cerrahi tedavi uygulanmak isteniyorsa, bozunun tipini (kanser, ülser, divertikül, iltihap, iyicil ur) kesin olarak tanımak gerekir. Uç uca konuldugu zaman 5. metreyi bulan sindirim kanalının degişik bölümlerine gizlenmiş bozunu ortaya çıkarmak kolay bir iş değildir: Gerçekten bazı bozunlar 1 mm'yi aşmaz.

İlk belirgin ilerlemeler röntgen sayesinde gerçekleşmiştir. Röntgen hekimleri sindirim kanalının .çeşitli bölümlerini saydamlaştıran bir maddenin (baryum sülfat) verilmesini düşündüler. Sonra, çeşitli açılardan çekilen filmler, bu madde x ışınlarını geçirmeyip, verildiği bölümleri görünür kıldığı için, hastalıktan sorumlu bozunun ortaya çıkarılmasını sağladı. Endoskopi denilen başka bir yöntemse, sindirim yolunun içinin gözle görülmesine dayanır. Endoskopi yapan hekimin bozunu gözle görebilmesi için, 1965 yılına kadar hastanın, ya ağız ya da makat yoluyla sokulan sert bir boruya katlanması gerekiyordu. O tarihten sonra en iyi optik niteliklerin kullanıldığı cam elyafından yapılı endoskopların (fiberoptik gastroskopların) kullanılması, bu muayeneyi daha kolay katlanılır kıldı ve muayene olanaklarını genişletti. Günümüzde, yemek borusunun (özofagoskopi), midenin (gastroskopi), göden barsağının (rektoskopi) en iyi koşullar altında görülebilmesinin yanısıra, endoskopinin olanakları dışında kalmış olan bölümlere (onikiparmak barsagı, bütün kalın barsak) de bu cam elyafından endoskoplarla ulaşılabilmektedir. Endoskopinin röntgene oranla büyük üstünlüğü, doku incelemesi yapabilmek için sindirim kanalı mukozasından parça alınabilmesini sağlamasıdır.

Çıkarılan canlı dokuların (biyopsi) mikroskopta incelenmesi, hastalıkların iyicil mi, kötücül mü oldugunu saptamak için temel koşuldur. Biyopsi, endoskopiyle gözün denetimi altında yapılabildiği gibi, bazen (özellikle ince barsaklarda) görmeden de yapılabilmektedir. Böylece emilime eşlik eden ya da emilimi bozan mikroskopik olaylar da incel enebilmektedir. Bu yöntem, günümüze kadar az tanınan (çölyak hastalığı) ya da geç teşhis edilebilen (Whipple hastalığı) hastalıkların teşhisine olanak sağlamıştır.

Yüzyılımızın başından bu yana sindirim sistemi cerrahisindeki ilerlemeler çok büyüktür ve cerrahi dallarının tümünde olduğu gibi, ameliyat sonrası dönem, yoğun bakım birimlerinde hasta bakımındaki ilerlemelerden büyük ölçüde yararlanmıştır. Günümüzde artık, sindirim kanalının bölümlerinden herhangi birinin bütünüyle ya da kısmen çıkarılmasında hiçbir güçlükle karşılaşılmamaktadır. Yemek borusu, mide, kalın barsak, hatta. pankreasın bütünüyle çıkarılması kolayca uygulanmaktadır. Yalnızca ince barsağın bütünüyle çıkarılması ölüme yolaçmaktadır; çünkü emilme organı ince barsaktır ve 6 metre uzunluğundaki bu organdan hiç olmazsa 20-30 sm bırakmak gerekir. Cerrahinin sindirim sistemi hastalıklarındaki önem ve başarıları ilaç tedavisini unutturmamalıdır. İlaç tedavisi çoğunlukla ülser ve iltihap gibi iyicil bozunları iyileştirir; diyafram fıtıkları ya da divertiküller gibi hastalıkların yolaçtığı bozuklukları ortadan kaldırabilir. Gerçekte, ilaç tedavisi ve cerrahi tedavi arasında işbirliği sağlanmalı ve sindirim kanalının kesin röntgen ve endoskopi muayenesine dayanılmalıdır.

Sindirim kanalı hastalıklarının anlaşılması ve iyileştirilmesinde büyük ilerlemeler beklenmektedir; çünkü, aydınlatılması gereken geniş alanlar (özellikle fizyoloji) vardır ve bu alanlardaki araştırmalar büyük ölçüde sürdürülmektedir. Burada birkaç örnek üstünde durmakla yetineceğiz. Barsaktan emilimle ilgili araştırmalar, günümüzde büyük ilerlemeler göstermektedir. Gelişmesi durmuş çocuklarda, emilim düzensizlikleriyle ilgili bilgilerde çok önemli ilerlemeler gerçekleştirilmiştir; bu çocuklarda, emilmeyen besinlerin kullanılmadığı beslenme rejimleriyle, gelişme yeniden normale dönmüştür. Emilim olaylarının tam olarak anlaşılması, bazı besinlerin, özellikle şekerin emiliminin azaltılması ya da en azından belirli saatlere dağıtılması gerçekleştirilirse, pekçok sorunun (bu arada özellikle şişmanlığın) çözülmesini sağlayacaktır.

Çok önemli bir buluş da, mide antrumu ve bazı pankreas hücreleri tarafından yapılan bir hormon olan gastrinin saptanması ve kimyasal arındırılmasının yapılması olmuştur. Bu hormon, mideyi bol miktarda salgılama yapmaya yöneltir ve kimyasal açıdan (polipeptittir) kolesistokinin gibi, onikiparmak barsağı tarafından yapılan ve safra kesesinin kasıımasını ya da pankreasın salgılama yapmasını sağlayan sekretin ve pankreozimin gibi öteki sindirim hormonlarına çok yakındır. Sözkonusu hormonlar onikiparmak barsağı mukozasının ve onikiparmak barsağının en iyi bilinen 3 hormonudur. Oysa polipeptit yapılı değişik, ama birbirine çok yakın 21 hormon ortaya çıkarılmıştır. Bu hormonların barsak hareketleri üstüne, safra salgılaması üstüne, insüzinle bağlantılı olarak şeker metabolizması üstüne (enteroglükagon) olan etkileri gibi çok çeşitli etkileri vardır. Bu olaylar bütününün anlaşılması, bu hormonların ketlenmesi, böylece de mide . salgılamasının değiştirilmesi (ülser iyileşmesi) ya da enteroglükagon-insülin çiftinin salgılamasının değiştirilmesi (şeker hastalığı tedavisi) olanağı konusunda önemli buluşlar ortaya konmasını sağlayacaktır. Sindirim hücrelerinin önemli bir hızla yenilenmelerinin (midede her 3 günde bir yeni hücreler oluşmaktadır), sindirim yolu kanserlerinin en sık raslanan kanserlerden olmasını açıkladığı düşünülmektedir. Ama böyle bir yenilenme, yararlanma başarılırsa önemli tedavi olanakları da sağlayabilir. Sindirim kanalı boşluğu (burada besinler dolaşır; özellikle kalın barsak düzeyinde birçok mikrop yaşar), aslında organizmanın parçalarından biri değildir; dış ortamın bir öğesidir. Barsaklar, hastalık yapıcı besin maddelerinin ve mikropların sık raslandığı bir yerdir. Bu etkenlere karşı koymak için, henüz pek iyi bilinmeyen, ama bedenin genel savunmasıyla sıkıca ilişkili olan bir savunma sistemi vardır. Beslenme biçiminin, zehirleyici maddelerin oranının, mikropların dengesinin, bu korunma sistemini değiştirebileceği düşünülmektedir ve bu alanda da çeşitli olayların anlaşılması, kesin ilerlemelere yolaçabilecektir.